Makaleyi okuyan çok sayıda Iğdırlı, Kağızmanlı ve Karslı tanıdıklarım arasında Tazebey Çakas, sol gelenekten gelmiş Kars Kürtlerindendir. Meğer kendisi de Kafkasya ve Serhat bölgesi tarihi üzerine araştırmalar yapıyormuş.
Anılan iki bölge hakkında yayımlanan resmi, milli veya ilerici demokrat-sol bakış açısıyla bolca kaynak okumuş.
Mesela Erkan Karagöz'ün şu dört kitabı:
"Kars ve Çevresinde Aydınlanma Hareketleri ve Sol Geleneğin Tarihsel Kökenleri: 1878-1921",
"Güneybatı Kafkasya Siyasal ve Sosyal Mücadeleler Tarihi",
"Güneybatı Kafkas Demokratik Cumhuriyeti-Kelebek Ömürlü Cumhuriyet: 1917-1919",
"Kuzeybatı Kafkasya'da Toprak Mülkiyeti Rejimi".
Candan Badem imzasıyla yayımlanan iki önemli kitap:
"Çarlık Rusyası Yönetiminde Kars Vilayeti",
"Çarlık Yönetiminde Kars, Ardahan, Artvin".
Ersin Hakan'a ait "Kısa Kürt Tarihi ve Osmanlı Belgelerinde Kars Kürtleri"
M. Fahrettin Kirzioğlu'nun Türkçü bir anlayışla ele aldığı çalışma: "Kars Tarihi."
Ayrıca Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı'nca yayımlanan "Cenûb-i Garbi Kafkas Hükümeti" isimli resmi tarih tezi.
Tazebey Çakas, bu konuda birkaç yıl süren bireysel ve kolektif araştırmalarından bahisle, "Eleşref ve ailesi hakkında, benim de söyleyeceklerim var" deyince, kendisiyle uzun uzun sohbet ettim.
Özetle, çok sordum ve kapsamlı tek yanıt aldım.
Kafkasya ve Serhat bölgesinin 100-150 yıl öncesinin siyasal-sosyal tarihine ışık tutması maksadıyla sözü kendisine bırakıyorum:
Rusyalı Şarkiyatçı (dilbilimci) Nikolay Y. Marr diyor ki;
Aristokrasi ya da soyluluk; Fransızca lügatin aktarımına göre yönetim erk'ini oluşturan üst sınıf temsilcileri olsa da, Kürt toplumunda 'asalet' kavramı olarak her dönem anlamını korumuştur...
Yaşadıkları coğrafyalarda Arap, İranlı ve Türklerin bütün çabalarına rağmen Kürtler; sıkı aile bağları ve aşiret ilişkileri sayesinde töre ve yaşam tarzlarına bağlı kalarak dillerini korumuş ve asimilasyon politikalarına karşı direnmişlerdir.
Dilbilimci Nikolay Y. Marr "Bu duruma vesile olan çekirdek ailelerin varlığı önemli bir etkendir" diyor.
Aşağıdaki yazı üç devirden günümüze yansıyan bu ilişkilerden sade bir örnek olarak "Zilan" Konfederasyonuna bağlı Redkan aşiretini 'prototip' bir örnek olarak verebiliriz.
İranlı Kürtlerden olup ABD'de yaşayan akademisyen Mehrdad R. İzady, Kürt aşiretleri ve yer değiştirmeleri konusunda araştırmalarıyla biliniyor.
Ona göre; Kürt konfedere yapılarının tüm alt boyları zamanla yaşadıkları coğrafyalardan göç ederek yeni yerlerde yurt edinmişlerdir.
Redkan aşireti de bunlardan biridir. Bu göç hikâyelerini ayrıntılı biçimde ve tarihsel koşullar üzerinden inceleyenlerden biri de ünlü şarkiyatçı V. F. Minorsky'dir.
Ona göre; İran coğrafyasından Karacadağ eteklerine göç eden üçüncü Kürt aşiret alayı, Mervaniler dağıldıktan çok sonra Karacadağ eteklerinden güney Kafkasya (Revan-Erivan) yöresine birkaç aşiret ile birlikte göç etmiştir.
İşte, Redkan aşireti 15'inci yüzyılda göçen aşiretlerden sayılır. Hayvancılıkla geçindikleri için konar-göçer ağırlıklı bir yaşam tarzı sürdürdükleri varsayılsa da Karasu (Kürtçesi ber ava reş) vadisine vardıklarında Şeddadi beyliğinin bakiyesi olan Kürt topluluklarla iç içe yerleşik bir yaşam kurmuşlardır.
SASANİ (224-651), SAFEVİ (1501-1736), AFŞAR (1736-1796) , KAÇARLAR (QAJARLAR-1794-1925) gibi merkezi idarelere bağlı olsalar da Kürtler, kendi içlerinde özerk yönetime sahiptiler.
18'inci yüzyıl başlarında Kaçar hanlığı, Rus ve Osmanlı saldırılarına karşı kuzey sınırlarını korumak için Revan bölgesine eyalet statüsü verir.
Şahinşah (hükümdarlar hükümdarı) unvanı taşıyan Fethali Şah, yörede ilk güvenebileceği unsurlar arasında Kürtleri tercih eder.
Hoysky (P. İ. Averyanov) kod adlı Rus resmi görevlisine (muhtemelen Hoy şehrinde vali) göre, önceden idari birimde yerel yöneticiler olan Şemdin Ağa torunları (Şemsettinovlar), Şah'ın ilk tercih ettiği aşirettir. Ailenin aristokratik yaşamı da bundan sonra başlar.
1850'lerde yörede inceleme yapan Ermeni araştırmacı Xaçatur Abovyan'ın aktardığına bakılırsa, Süleyman Ağa (Kose ) Revan Hanlığının danışmanı olur.
Aynı zamanda güvenlikten de sorumlu olduğundan aşiretinden yaklaşık 600 süvariyle Revan'ı korur. Bu vesileyle Redkan aşiretinin bu koluna Kürtler arasında "Torinên Mala Kosa" (Kösegillerin torunları veya Kösegillerin soyluları) denilmektedir.
19'uncu yüzyılın ilk yıllarında idarenin başında, "Çok Deve" lakabıyla nam salmış olan Hüseyin Ağa vardı. Xaçatur Abovyan, Hüseyin Ağa hakkında fazla detaya yer verir.
Üç dil bilen bilge biri olmasına; "pehlivanlık yapacak kadar iri yapılı/gövdeli oluşuna ilaveten yörede tartışmasız tek otorite olduğundan" söz eder.
1828'de İran-Rus savaşlarından (Türkmençay Anlaşması'ndan) sonra, bölge Rusların kontrolüne girer.
Hüseyin Ağa Ruslarla anlaşamayınca, ailesi ve aşiretinin bir kısmıyla İran'a geçer. Ruslar onun yerine yeğeni Cafer Ağa'yı (gerçekte Kürtçesi Kuli veya Gûlî Cevher Axa) yönetici seçerler.
Cafer Ağa, Rus askeri akademisinde okumuş, dört dil bilen kültürlü biriydi. Yöredeki Redkan aşiretinin tüm gençlerini asker olarak kendi idaresine aldı.
Etrafındaki güçleri tek elde toplayıp yönetti. Mükâfat olarak Rus makamlarınca general rütbesiyle taltif edildi.
Bir süreliğine Revan ve çevresini tek başına yönetti.
Rus Çarlığının eski Erzurum sefiri (Konsolosu) Auguste Jaba, Kürtler hakkındaki araştırmalarıyla da bilinir. Onun verdiği bilgiye göre; Cafer Ağa, Çarlık devrinde sınır koruma görevinden ötürü büyük imtiyazlar almış, bu ayrıcalıklar sayesinde topraklarını genişletmiştir.
Revan-Gümrü arasındaki arazilerden başlayıp Iğdır Pernavut'a kadar uzanan çok sayıda köy, mezra, yayla ve mesken kendi mülkiyetindeydi. Binlerce büyük ve küçükbaş hayvan ile ona bakan çobanları (gavan û şivan) vardı.
Cafer (Gûlî Cevher) Ağa'nın üç erkek ve bir kız olmak üzere dört çocuğu olduğu kayıtlarda mevcuttur. Yaş sırasıyla Eyüp Ağa, Ali Eşref Bey ve Mahmut Bey. Kızı Hayal hanım en küçükleridir.
Kendisi, 1855 Osmanlı-Rus savaşlarında Kafkas cephesinde Kürt süvari alaylarına komuta etmiştir.
Savaştan sonra sınır belirleme heyeti içerisinde yer alan İngiliz askeri diplomat Charles Gordon, onunla tanıştığını ve bir gece konağında misafir kaldığını yazar.
A. Jaba'ya bakılırsa, savaştan sonra Tiflis 'oblast' (askeri görevlinin yönettiği vilayet-F.B.) ve Kafkasya genel valisi, kendisiyle birliklerine lojistik destekte bulunmuşlardır.
Minorsky'nin yorumuyla; bir kont olmasa da en az onlar kadar imtiyaz sahibiydi ve 'guberniya' (Rusya'da 1708-1929 yılları arasında var olan yönetim bölgesi) idaresinde itibar görüyordu. Çar tarafından üç defa taltif edilmiş ve kendisine nişanlar verilmiştir.
93 harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında, Cafer Ağa'nın büyük oğlu Eyüp Ağa (Paşa), Osmanlı'ya karşı savaşmayı reddetmiş ve maiyetiyle beraber Osmanlı tarafına geçmiştir. D. Beyazıt ile Ağrı arasındaki Kupkıran köyüne yerleşmiştir.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın yaveri Mehmet Arif Bey "Başımıza Gelenler" isimli anı kitabında bu olayı büyük bir kazanım olarak aktarır. Cafer Ağa, yetkisini çocuklarına devretmeden 1877'de ölür.
Ruslar, onun yerine oğlu Eleşref (tam ismi Ali Eşref) Bey'i görevlendirir. Eleşref Bey, teğmen olarak orduya katılır ve babasının emrindeki süvari birliklerine komuta eder. Dönemin Times muhabiri C. Norman bu hadiseyi ayrıntılarıyla anlatır.
Rus askeri akademisinin subay biyografisinde, Eleşref Bey'in hayat hikâyesi ayrıntılı anlatılmıştır. Yaşam öyküsünde 1851 doğumlu olduğu yazılıdır. Binicilik okulu mezunu olup tabanca ve kılıç kullanmada dereceler almıştır. Ayrıca asli görevi sınır koruma muhafızı olarak belirtilmiştir.
93 Harbi'nden sonra Kars ve çevresi Çarlık Rusya'sının eline geçer. O dönemde Rus Kafkas ordusuna bağlı Türkistan Kolordusu, Kağızman'daki Taş Kışla'da konuşlandırır.
Bu kışlada Eleşref Bey'e ait özel bir ofis mevcuttur. Savaş muhabiri C. Norman, kendisi hakkında 'Kolordunun tamamına yakını süvari alaylarına komuta eden üst rütbeliler kadar ayrıcalıklıydı ve itibar görüyordu' demiştir.
Savaş esnasında ve sonrasında Rus ordu komutanı Loris Melikov, kendisine iki defa taltif name vermiştir.
93 harbinden sonra Kars'a yerleşen Tatar asıllı Rus subayı Takiyettin Mamilof, anılarında şunu kayda geçmiştir:
Kuzeyde Alacağı (Nigna Novorg) süvarilerine Gürcü subaylar komuta ederken, güneydeki Kürt süvarilerine Eleşref Bey komuta ediyordu. Türkistan Kolordusunun tamamına yakını Müslümanlardan oluşmuştu.
Rus Askeri Akademisi'ndeki biyografisine, '1907 yılında ilk evliliğini yapmıştır. Aynı yıl albaylığa, 1914'de ise generalliğe terfi etmiştir' not düşülmüştür.
Kafkasya'da görev yaptığı dönemde, Bölge Genel Valisi Kont V. Daskov (Taşkof) tarafından kendisine ve başında bulunduğu aşiretine büyük yardımlarda bulunulmuştur.
1910 yılında baba toprağı olan Iğdır Ramazankent köyünde kendisine büyük bir konak yaptırmıştır. Göreve gitmediği zamanlarda konağa uğrar aşiretin ve çevrenin sorunlarıyla ilgilenirdi.
Osmanlı ile Rusya Kafkasya, cephesinde (yıl 1914) bir kere daha karşı karşıyadır. Bu kez, ordu komutanı Nikolay Yudeniç'tir. Ancak pan-Slavcı milliyetçi Yudeniç, kendi komutasında üst rütbeli Müslüman inançlı subay istemedi.
Bunun üzerine pasif göreve (denetim ve ofis işleriyle gibi) tayin edilen Eleşref Bey, ordu nezdinde gözden düşmüştür. Bu atama, onun ağırına gittiğinden, kendisi bir sonra istifa etmiştir.
Çarlık Rusya'sı, 1916 yılına doğru cephelerdeki aktif konumunu kaybetmiştir. Zira savaş Rusya'nın tüm iktisadi birikimini tüketmiştir.
Bolşevik Devrimi'nin ayak sesleri yavaş yavaş duyulmaktadır. Tekmil Rusya'da olduğu gibi, Kafkasya'da da genel grev ve ayaklanmalar baş göstermiştir. Rus Askeri Akademisi'nin subay biyografisinde Eleşref Bey hakkında 1915 sonrasına ait herhangi bir kayıt düşülmemiştir.
Devrim yıllarında (1917 Şubat) halk ülke çapında baş kaldırmıştır. Revan (Erivan)ve çevresi de bu çalkantıdan etkilenmiştir.
Bunun üzerine Eleşref Bey; sahip olduğu arazileri, toprakları, mülkleri ve sürülerini terk ederek yanına aldığı menkulleri ve varlığını (büyük oranda altın) maiyetiyle beraber Iğdır Ramazankent köyüne yerleşir.
Orada bağ-bahçe ve hayvancılıkla uğraşır. Aralık ve Iğdır civarındaki yaylalarda sayısı binleri bulan küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapar.
Ne var ki konağının her gün misafirle dolup taşması, hizmetçiler ile çobanları ve arazide çalışan ırgatın sayıca fazla olması, ona ciddi bir maliyet ve külfet getiriyordu. Bu durum, her geçen gün servetinden hatırı sayılır bir erimeye yol açıyordu.
O sırada Sovyetler Birliği ile Alman ve Avusturya-Macaristan arasında imzalanmış olan 3 Mart 1918 tarihli Brest Litovsk antlaşmasının şartları gereğince Rusya, işgal ettiği bütün topraklardan çekilmek zorunda kaldı.
Neticede Kars, Iğdır, Doğu Beyazıt çevresinde yönetim boşluğu doğdu. Bunu fırsat bilen Osmanlı yönetimi, yeniden boşluğu doldurmak üzere harekete geçti. Bu münasebetle Eleşref Bey, (1918 başları) ordu komutanı Yakup Şevki Paşa ile görüşmek istemiş; ancak Paşa, kendisiyle görüşmeye yanaşmamıştır.
"Küçük Kazım Bey" namıyla bilinen 15. Kolordu istihbarat subayı Kazım Yurtalan'ın aktardığına göre; Kazım Karabekir Paşa Kars'ta iken, Eleşref Bey ile bir görüşme yapmıştır.
Bu arada, 1919 yılı zarfında Rus subayı Özbek asıllı Albay Gaziyev ile Brest Litovsk denetim heyetinden Rus subayı General Deyef ve mütareke komiseri İngiliz Albay Alfred Rawlinson kendisini ayrı ayrı ziyaret etmişlerdir.
1919 senesi Kars ve çevresi için en çalkantılı dönemdir. İngilizler, Kars'ta kurulan ' 'Demokratik Kafkas Cumhuriyetini' lağvederek yerine Ermeni asıllı bir valiyi atarlar.
Bundan faydalanan Taşnak Komitacıları, Kars ve çevresine Bayburt, Erzincan, Erzurum, Muş yörelerinden gelen Ermeni aileleri yerleştirmeye çabalarlar. Aynı durum Revan (Erivan) ve Gümrü çevresinde de baş gösterir.
Oralarda yerleşik yaşayan Müslüman halklar (ağırlıklı olarak Kürtler ile Azeri-Ahıska Türkleri, F.B.) saldırılardan ötürü Kars ve çevresine akın ederler. Çatışmalı geçen bu süreçte yöreye gelenlerin tabiriyle kaçakaç (kaç ha kaç, kurtul) diye tarihe geçen olaylar (kırımlar, katliamlar, vs) bütünü, yöre halkları için talihsiz bir dönemdir.
Kürt aşiret alaylarının (Hamidiye Alayları, Hafif Süvari Birlikleri-F.B.) savunma amacıyla yoğun tarzda silahlandığı dönem, bahsedilen çatışmalı tarihe denk düşmektedir.
Gelişmelerden tedirgin olan Eleşref Bey, yanında 40 silahlı adamıyla beraber Sipkan aşireti reisi Abdülmecit Bey'i ziyaret eder. Buluşma Doğubayazıt yöresindeki Karabulak köyü yakınında gerçekleşir.
İstihbaratçı Kazım Yurtalan, bu buluşmayı an be an General Kazım Karabekir'e rapor eder. K. Karabekir söz konusu görüşmeden hoşnut kalmaz. Zira Kafkasya'ya yapacağı ileri harekât için yöre insanını (bir anlamda Kürt aşiret mensupları ile milislerini-F.B.) yedek orduya almak zorlaşacaktır.
Keza Kürtlerin aşiret alayı olarak örgütlenmeleri, onları kontrol edilemez bir güce dönüştürecektir. Bunun üzerine Eleşref Bey, Kazım Karabekir Paşa tarafından dolaylı olarak uyarılır. İşin vahametini anlayan Eleşref Bey, daha fazla gerginliğe mahal vermemek için aşiret temsiliyetini yeğeni Hamit Bey'e devrederek inzivaya çekilir.
1920 yılı, Eleşref Bey açısından tam bir hüsrandır. Kendisi ve ailesinin uhdesinde olan birçok köy ve mezra, dışarıdan gelenlerin yerleşim alanı haline getirilir. Dolayısıyla mülkiyetindeki topraklar bir hayli azalmıştır.
Iğdır ve çevresinin Türkiye'ye katılması, Kars'ın kurtarılmasından bir yıl sonrasına (14 Kasım 1920) denk düşer.
Bu tarih, aynı zamanda İngilizlerin ve yöredeki Ermeni ağırlıklı yönetimin kontrol etmekte zorlandığı en zayıf dönem sayılır.
Müslüman ağırlıklı bölge insanlarının Türkiye tarafına meyilli olmasından dolayı ötürü, İngilizler-Ermeni yöneticilerin onları tam kontrol altına almaları giderek zorlaşmıştır.
Iğdır yöresinde Müslümanları temsilen bir komite oluşmuştur. Komite Hamit Bey (Eleşref Bey'in yeğeni) ile önde gelen Kürt şahsiyetlerinden Ali Mirze Bey, Haso Ağa, Yusuf Bey ve bir Azeri temsilciden oluşmuştur.
Komite yetkilileri; bir taraftan yöredeki insanların sorunlarına çözüm ararken, diğer taraftan güvenlik amacıyla aşiretlerini silahlandırdılar.
Bu kontrolsüzlüğün bir başka nedeni de şudur: İngilizler, Bolşevik Devrimi'ne karşı direnen Çarlık yanlısı Beyaz Rus Ordusu komutanlarından Anton İ. Denikin birliklerine destek için Sürmeli çukurundaki (Iğdır ve çevresi) güçlerini göndermişlerdir.
Dolayısıyla 1920 ile 1921 yılları arasında ciddi bir denetim, askeri ve idari boşluk doğmuştur.
Kars'ın alınmasından sonra, Eleşref Bey'in Rus Çarlığı döneminde giydiği askeri üniformasıyla Kazım Karabekir'i makamında ziyaret ettiği rivayet edilir.
Paşa, kendisini usulüne uygun şekilde ağırlamıştır. Eleşref Bey, yöresindeki (Iğdır gibi) belediye işlerinin oturması konusunda destek istemiştir. Paşa, bu isteğe müspet yaklaşmıştır.
Aynı Eleşref Bey, 1922 senesi başlarında batı cephesine gönderilmek üzere yörede toplanan kuvvetlere iaşe için kolordu merkez mutfağına 100 adet koyun göndermiştir.
İstihbaratçı Kazım Bey'in yazılarında, bu husus (veya jest), 'biraz da Ankara'daki merkezi yönetim ile Eleşref Bey arasındaki buzların erimesi maksadıyla yapılan bir girişim' olarak değerlendirilmiştir.
1923 senesinde ilan edilecek olan Cumhuriyet münasebetiyle, Eleşref Bey Ankara'ya (M. Kemal'e hitaben) şöyle bir telgraf göndermiştir:
Müsaade buyurursanız, Cumhuriyet'in yöredeki (Iğdır veya Kars çevresi) kutlama ve resmi törenlere (Çarlık döneminde taşıdığı) üniformalı katılmak arzusundayım.
Ankara (Mustafa Kemal), diplomatça bir ifadeyle bu isteği reddetmiştir. Aynı soğukluk M. Kemal'in 1924'te Kars'ı ziyaretinde de yaşanmıştır. Yöre ileri gelenleri devlet konukevine davet edilirken, kendisi davet edilmemiş; o da buna çok kırılmıştır.
1925 yılı yazında Goruxan (Koruxan-Korhan) yaylasında bir dostuna misafir olan Eleşref Bey, oraya ziyarete giden jandarma hudut tabur komutanından şöyle bir bilgi edinmiştir:
Yakın zamanda beylik, ağalık, paşalık gibi unvanlar yasaklanmış olacaktır. O kadar ki, bu tür insanların elindeki fazla topraklar, topraksız yurttaşlara pay edilecektir. Bu konuda kanun çıkacağı kesindir!
Gerçekte ilerlemiş yaşına rağmen devlet Eleşref Bey'e hep şüpheyle yaklaşmıştır.1926'da unvanların yasaklanması ve soyadı kanunu çıkarılmıştır.
Kanun uyarınca sülalesinden Kağızman'da yaşayanlar (Aras), Iğdır'dakiler (Güneş) ve Ağrı'da bulunanlar ise (Aslan) soyadlarını aldılar.
Eleşref Bey'in nüfus kaydını yenilediğine dair kesin bir kayıt yoktur. İskân Kanunu (bilhassa 1925 Şeyh Sait İsyanı diye bilinen hadiseden sonra, Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgedeki siyasi ve kanaat önderlerinin yaşadıkları bölgelerden farklı vilayetlere sürgün edilip zorla yerleştirilmesine yönelik kanun) çıkarıldığında, Eleşref Bey karşı tedbir olarak topraklarını bölüp yeğenlerinin üstüne tapulatmıştır.
Beş evlilik yapmasına rağmen çocuğu olmamıştır. Pek üzüldüğü acı olaylardan biri baba olamaması, diğeri de âşık olduğu nişanlı Ermeni kızını kaçırması ve kızın hazin biçimde öldürülmesi olmuştur.
Öte yandan Gûlî Cevher Ağa ve Eleşref Bey soyunda somutluk kazanan Torun ailesinin kökü çok eskiye dayanmaktadır: Neredeyse bir hanedan soyu gibidir.
Örneğin bu sülale Kaçar (Qajar) hanlığı, Çarlık Rusya'sı, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devirlerinde feodal aristokrat kimliği sayılan TORUNLAR (Kürtçesi Torınên Mala Kosa) tanımını hep korumuşlardır.
Çekirdek aileden gelen ELEŞREF BEG'i ise sürekli baş tacı edip sahiplenmiştir.
Gelgelim onun şahsıyla ilgili ciddi bir olay, adeta sır gibi saklanmıştır. 1925 yılında yürürlüğe giren Takrir-i Sükûn Kanunu (mecburi ikamet) kendisine 1926 senesinde tebliğ edilmiştir. Ancak o, bu tebliği almamış ve kaçak duruma düşmüştür.
Aynı yıl yörede Ağrı isyanı patlak vermiştir. Bu münasebetle benzer tebligatı almayı kabul etmeyen birçok aşiret ileri geleni dağa çıkmıştır.
Bölgede örgütlü olan Beyrut merkezli HOYBUN (Xwebûn-Bağımsızlık), bu isyanı organize etmiştir.
Torunlar ailesinin bu isyana destek vermesi konusunda Eleşref Bey'in sağa sola haber gönderdiği hep anlatılır. Bu vesileyle son iki yılını kimi zaman Iğdır'da, kimi zaman Kağızman'da bazen de Ağrı'daki akrabalarının yanında geçmiştir.
Ağrı İsyanı'nın kanaat önderlerinden Şêx Zahar'ın torunu Lütfü Bey'in anlatımına göre; Eleşref Bey, dedesine bir cins binek atı ve bir Rus beşlisi tüfek hediye etmiştir.
Adilcevaz doğumlu akademisyen Sedat Ulugana kaleme aldığı "Ağrı Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı: 1926-1931" başlıklı kitabında Ağrı ayaklanmasına katılan aşiretleri yazarken, "Torunları, üçüncü sırada göstermiştir!"
Her nedense Iğdır'daki "Güneş" soyadını taşıyanlar, bu olayı pek anmaz ve dile getirmezler. Ağrı'da yaşayan Torun sülalesini kolu sayılan "Aslan" soy ismini taşıyanlar ise tam tersini anlatırlar.
Onlara göre; dedeleri isyanı desteklemiş ve katılmışlardır. O kadar ki, isyanın ilk yılında dedeleri Eleşref Bey, ayaklanamaya katılım için teşvikte bulunmuştur. Ona kulak veren aşiret-sülale mensupları da dağa çıkmışlardır.
Van'daki Brukan aşiretinden Eliyê Evdirehman ise Şêx Zahar hakkında bir roman yazmıştır: "Şerê li Çiya û Şêx Zahır" (Dağdaki Savaş ve Şeyh Zahir) isimli romanda anlatılanlara bakılırsa;
Yakın akrabası olan Şêx Zahar, Karahacılar köyünde doğmuştur. İsyan sırasında Eleşref Bey'in desteği sayesinde yörede epey silah ve adam sağlanmıştır.
Ayrıca onun haber gönderdiği yerlerden yiyecek yardımı alınmıştır. Üstelik kendisini ihbar eden Iğdırlı bir şahsın bütün koyunlarına el konularak savaş mıntıkasına götürülüp isyancılara verilmiştir.
Ne var ki Eliyê Evdirehman'ın ölümünden ötürü roman yarım kalan haliyle yayımlanmıştır.
Anlaşıldığı üzere Eleşref Bey, ömrünün son yıllarında sadece varlıklı bir aşiret reisi ve devlet nezdinde şüpheli biri değil; hakkında sürgün kanunu çıktığı ve Ağrı isyanına destek verdiği için aranır duruma düşmüştür.
Bu yüzden olsa gerek; bir zamanlar yakın akrabalarının ev-oda duvarlarında asılı olan resimleri sakıncalı görüldüğü için ortadan kaldırılmıştır.
Bu nedenle Rus Akademisindeki gençlik resminin dışında kendisine ait resim bulunamamıştır.
Oysa gerek Revan gerekse Iğdır'da yakın çevresiyle çekilmiş pek çok resmi vardır.
Gerçek şu ki; Iğdır'ın kurtuluşundan önceki temsil komitesinde yer alan aşiret liderleri, Ağrı İsyanı'na dolaylı destek vermişlerdir. Torun ileri gelenlerinden Kerem Bey, isyancılara insan gücü ve mühimmat olarak epey katkı sunmuştur.
Gerek HOYBUN (Xwebûn) günlüğünde, gerek İhsan Nuri Paşa'nın anılarında gerekse Şêx Zahar'ın bu tür destek ve katılımlar belirtilmiştir.
Çoğunlukla ticaretle uğraşan Güneş Ailesi efradından çoğu, bahsedilen destekleri ve Eleşref Bey ayaklanmaya katkılarını reddetseler de, Şêx Zahar'ın HOYBUN merkez komitesine yazdığı raporlar ve Bruk aşiretinden Eliyê Evdirehman'a verdiği bilgilerden bu katılımın somut bir hakikat olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca o dönem hakkında yöreyle ilgili öneri ve gelişmeleri ayrıntılı tarzda anlatan Numan Bey'in mektupları, bu maddi gerçekliği teyit etmektedir.
Eleşref Bey, 1928 yılında vefat etmiştir. Bunun üzerine yörede adeta kıyamet kopmuştur. Cenazesi, görkemli bir kalabalık eşliğinde Karahacılar köyünde babasının yanına defnedilmiştir.
İddiaya göre, aranır haldeyken kendisi son aylarında bu kabristanda gizlenmiştir. Yaşlı kurt ARİSTOKRAT kimliğini mevki ve maddiyat için değil, halkına ve tarihe karşı son defa olsa bile yardım etmiş, vicdani vazifesini layıkıyla yerine getirmiştir...
Not: Tazebey Çakas'ın araştırdığı kaynaklara bakarak kaleme aldığı Eleşref Bey ve sülalesinin tarihini şimdilik bununla noktalayalım. Burada ilgimi çeken nokta şudur: T. Çakas; Gûlî Cevher Ağa ile oğlu Eleşref Bey'in yaşam serüvenini donuk fotoğraf kareleri şeklinde değil; onları birleştirip tarihi olayların gidişatı sürecinde adeta hareketli bir film halinde oynatarak bize göstermiştir.
Faik Bulut'un Tazebey Çakas ile yaptığı söyleşi, İndependet Türkçe, 28 Ağustos 2022, https://www.indyturk.com/node/546481/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/%C3%BC%C3%A7-devrin-aristokrat-ailesi-ve-efsane-reis-ele%C5%9Fref-beg-hakk%C4%B1nda-yeni
Mücahit Özden Hun'un yukarıdaki söyleşi için yazdığı ve aynı sitede yayımlanan yazı
"Üç devrin aristokrat ailesi ve efsane reis Eleşref Beg" makalesindeki hata, yanlış bilgi veya tahrifat hakkında…
"Üç devrin aristokrat ailesi ve efsane reis Eleşref Beg" makalesindeki hata, yanlış bilgi veya tahrifat hakkında…
Mücahit Özden Hun Independent Türkçe için yazdı
Mücahit Özden Hun Araştırmacı, yazar
Pazartesi 29 Ağustos 2022 12:34
Faik Abi,
28 Ağustos Pazar (dün) Independent Türkçe gazetesinde yayımlanan "Üç devrin aristokrat ailesi ve efsane reis Eleşref Beg hakkında yeni bilgiler" başlıklı yazıyla ilgili olarak; kendimce önemli gördüğüm hata, yanlış bilgi veya tahrifatı dikkatinize sunmak isterim.
Her ne kadar yazıyı araştırmacı yazar Tazebey Çakas'a mâl ederek kaleme almış olsanız da şahsi görüşüm odur ki yanlış bilgilerin kamuoyuna bu şekilde sunulması şahsınıza tarihi bir sorumluluk yüklemektedir.
Makale geneli hakkında bütün olarak bir görüş belirtmek yerine, görüşlerimi maddeler halinde sıralamayı daha uygun buluyorum:
1: Eleşref Bey, Rus ordusu tarafından görevden el çektirilmemiş, kendisi, kardeşi Eyüp Bey'in 1877-78 Savaşı'nda yaptığı gibi, Osmanlı'ya sığınmıştır.
2: Eleşref Bey, Kazım Karabekir Paşa'yla Sarıkamış'taki komuta merkezinde görüşme yapar. Paltosunu çıkardığında üzerinde Rus general üniforması vardır.
3: Eleşref Bey, 1915 yılında "Torun Ailesi"nin tarihi görevinin sona erdiğine karar verir, halef tayin etmez. Hamit Bey, ticaret ve diplomasi yeteneği olan bir şahsiyetti. Askeri bir konumu yoktu.
4: Eleşref Bey, Osmanlı Devleti sınırları içindeki Kürt Hamidiye Alayı beylerini, ağalarını ve şeyhlerini dikkate almamış, onlarla iş birliği yapmamış; hatta bir anlamda onların yaşam tarzını küçümsemiştir.
5: Makalede şöyle bir ifade var: "Keza Kürtlerin aşiret alayı olarak örgütlenmeleri, onları kontrol edilemez bir güce dönüştürecektir."
Bu ifade yerini bulmuyor; çünkü Hamidiye Alayları'nı yeniden canlandıran Kazım Karabekir Paşa'dır. Başına bela olacak bir gücü niçin ortaya çıkarsın ki?
6: Makalede şöyle bir ifade var: "Iğdır ve çevresinin Türkiye'ye katılması, Kars'ın kurtarılmasından bir yıl sonrasına (14 Kasım 1921) denk düşer."
Bu ifade de yanlıştır. Iğdır, 14 Kasım 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi sınırlarına dahil olmuştur.
7: Makalede şöyle bir ifade var: "Iğdır yöresinde Müslümanları temsilen bir komite oluşmuştur. Komite Hamit Bey (Eleşref Bey'in yeğeni) ile önde gelen Kürt şahsiyetlerinden Ali Mirze Bey, Haso Ağa, Yusuf Bey ve bir Azeri temsilciden oluşmuştur."
Bu da külliyen yanlış bir ifadedir. Haso Ağa, tam ismiyle Ahmet Hasso Ağa'dır. Doğubayazıt'ta Kotan Aşireti lideri Merhum Hüsrev Konyar'ın dedesi, İsa Bey'in babasıdır.
Iğdır ve Doğubayazıt Kürtleri bir araya gelip, Ermeni Baron Haçador Ağa'ya mektup yazdıklarında bu mektubu dört Kürt lideri imzalar: Hamit (Güneş) Bey, Ali Mirze (Yiğit) Bey, Ahmet Hasso (Konyar) Bey ve Gur Hasso'nun kardeşi Şemkan aşiretinden Yusuf Ağa. Azeri ismi yoktur.
8: Makalede şöyle bir ifade var: "Bu kontrolsüzlüğün bir başka nedeni de şudur: İngilizler, Bolşevik Devrimi'ne karşı direnen Çarlık yanlısı Beyaz Rus Ordusu komutanlarından Anton İ. Denikin birliklerine destek için Sürmeli çukurundaki (Iğdır ve çevresi) güçlerini göndermişlerdir. Dolayısıyla 1920 ile 1921 yılları arasında ciddi bir denetim, askeri ve idari boşluk doğmuştur."
Bu ifadede külliyen yanlıştır. İngiliz askerleri asla Sürmeli Çukuruna (Iğdır'a) gelmemişlerdir. Iğdır, 14 Kasım 1920'de Büyük Millet Meclisi sınırları içine katıldığından iddia edildiği gibi 1920-21 arasında herhangi bir otorite boşluğu yoktur.
9: Makalede şöyle bir ifade var: "1925 yılı yazında Goruxan (Koruxan-Korhan) yaylasında bir dostuna misafir olan Eleşref Bey, oraya ziyarete giden jandarma hudut tabur komutanından şöyle bir bilgi edinmiştir vs vs."
Korhan köyü ve yaylası benim de mensubu olduğum Geloylu (Gêloî) Aşireti liderlerinden ve önde gelen isimlerinden Mihê Kazak dedemizin kontrolündeydi. İddia edildiği gibi bir durum gelişmemiştir.
10: Makalede şöyle bir ifade var: "1926'da unvanların yasaklanması ve soyadı kanunu çıkarılmıştır."
Doğrusunu isterseniz bu ifade tek başına büyük bir faciadır. Soyadı Kanunu 1934 yılında çıkmıştır.
11: Makalede şöyle bir ifade var: "Gelgelim onun şahsıyla ilgili ciddi bir olay, adeta sır gibi saklanmıştır. 1925 yılında yürürlüğe giren Takrir-i Sükûn Kanunu (mecburi ikamet) kendisine 1926 senesinde tebliğ edilmiştir. Ancak o, bu tebliği almamış ve kaçak duruma düşmüştür. Aynı yıl yörede Ağrı isyanı patlak vermiştir. Bu münasebetle benzer tebligatı almayı kabul etmeyen birçok aşiret ileri geleni dağa çıkmıştır."
Yazarın Ağrı Dağı İsyanı'nın niçin ortaya çıktığından haberi yok! 1926 Ağa ve Beyleri Sürgün Kanunu çıkarıldığında ismi listede olup da affedilen tek isim Eleşref Bey'dir.
Bunun nedeni de yaşının 90'nın üzerinde olmasıdır. 1851 doğumlu olduğunu kabul etsek 1926'da Ali Mirze Bey gibi 75 yaşında olması gerekirdi.
Halbuki Ali Mirze Bey sürgüne gönderilmek istenmiş, İran'a kaçmıştır. Bu da gösteriyor ki Eleşref Bey 1851'den önce dünyaya gelmiştir.
12: Makalede şöyle bir ifade var: "Torunlar ailesinin bu isyana destek vermesi konusunda Eleşref Bey'in sağa sola haber gönderdiği hep anlatılır."
Yanlış bilgidir. Eleşref Bey ve Hamit Bey, Ağrı Dağı İsyanına destek vermemişlerdir. Sadece Kerem Bey, lojistik destek vermiştir.
Daha önce söylediğim gibi, Eleşref Bey, şeyh, ağa takımından ve Hamidiye Alayları'ndan uzak duruyordu.
13: Makalede şöyle bir ifade var: "Adilcevaz doğumlu akademisyen Sedat Ulugana kaleme aldığı 'Ağrı Kürt Direnişi ve Zilan Katliamı: 1926-1931' başlıklı kitabında Ağrı ayaklanmasına katılan aşiretleri yazarken, Torunları, üçüncü sırada göstermiştir!"
Bu ifadede yanlıştır. Iğdır'daki Torunlar fiziksel olarak Ağrı Dağı İsyanında yer almamışlardır. Sadece Kerem Bey, gıda, ayakkabı gibi lojistik destek sunmuştur.
14: Makalede şöyle bir ifade var: "Van'daki Brukan aşiretinden Eliyê Evdirehman ise Şêx Zahar hakkında bir roman yazmıştır: 'Şerê li Çiya û Şêx Zahır' (Dağdaki Savaş ve Şeyh Zahir) isimli romanda anlatılanlara bakılırsa; Yakın akrabası olan Şêx Zahar, Karahacılar köyünde doğmuştur. İsyan sırasında Eleşref Bey'in desteği sayesinde yörede epey silah ve adam sağlanmıştır."
Bu ifade çelişkilerle doludur. Eliyê Ebdilrehman 29.11. 1920 yılında Van'a bağlı Bayrike köyünde dünyaya gelir.
1926'da mensubu olduğu 4500 kişilik Brukî Aşiretiyle Sovyetlere göç eder. Şêx Zahar, Brukan aşireti mensubu değildir.
15: Makalede şöyle bir ifade var: "Anlaşıldığı üzere Eleşref Bey, ömrünün son yıllarında sadece varlıklı bir aşiret reisi ve devlet nezdinde şüpheli biri değil; hakkında sürgün kanunu çıktığı ve Ağrı isyanına destek verdiği için aranır duruma düşmüştür."
Tamamen yanlış bir ifade! Eleşref Bey ne Ağrı Dağı İsyanına destek vermiştir ne de Sürgün Kanunu nedeniyle kaçak durumunda olmuştur. Yaşından dolayı sürgüne gönderilmemiştir.
16: Makalede şöyle bir ifade var: "Şêx Zahar'ın HOYBUN merkez komitesine yazdığı raporlar…" Şêx Zahar, Xoybûn Cemiyetine rapor göndermemiştir. Yazışma işleri Numan Efendi'nin uhdesindeydi.
Eliyê Ebdilrehman 6 yaşında, 1926'da aşiretiyle Nahcivan'a gider. 1926'da Ağrı Dağı İsyanı henüz başlamıştır.
İnanın, yazacak daha çok şey var ama yoruldum.
Saygılarımla…
Eliyê Ebdilrehman 6 yaşında, 1926'da aşiretiyle Nahcivan'a gider. 1926'da Ağrı Dağı İsyanı henüz başlamıştır.
İnanın, yazacak daha çok şey var ama yoruldum.
Saygılarımla…
Mücahit Özden Hun, independet türkçe, 29 Ağustos 2022, https://www.indyturk.com/node/546806/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/%C3%BC%C3%A7-devrin-aristokrat-ailesi-ve-efsane-reis-ele%C5%9Fref-beg-makalesindeki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder